09 Ekim 2024

‘Devlet desteğinde-bilgisinde’ çözüm mü, Hakan Fidan yine devrede mi, hemen önemsizleştirilmeli mi?

MİT Başkanı iken çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden olan Hakan Fidan’ın şu anda Dışişleri Bakanı olmasının, bu ülkelerdeki zemini-gelişmeleri, elbette içinde bulunulan coğrafyayı takip ediyor oluşunun bir katkısı var mıdır? 

Hakan Fidan, Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli

Hızla akıp gidiyor, günler, haftalar, aylar… Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Genelde olumsuz anlamda bu değişim. İçeride nefes alamaz hale geldi toplum. Dünyada Orban’dan Modi’ye, Trump’tan Putin’e, Batı’dan Doğu’ya her alanda demokrasinin gerilediği bir dönem yaşanıyor. Üstüne ‘insan hakları dersi veren’ Avrupa’dan ABD’ye, ülkelerin yönetimleri İsrail devletinin Gazze’deki soykırımına sessiz kalıyor. Zor zamanlar…

Belirsizliklerin-kaosun hâkim olduğu süreçte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önce DEM Partililerin elini sıkması ardından, “Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” demesi ve grup toplantısında “Anlık, dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız” vurgusu… Ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu açılımın “Cumhur İttifakı’nın bir projesi olduğundan” bahsetmesi…

İster istemez toplumun bir kısmı geçmişte yaşananları da hatırlatarak soruyor:

-Bu adım Kürt sorununu çözmek-toplumsal barışı sağlamak için mi, siyaseten vakit kazanmak için mi atılıyor?

-Düne kadar DEM Partilileri ‘terörist’ ilan edip HDP’nin kapanması gerektiği söylenirken, bugün değişen siyasi dilin ana amacı anketlere yansıyan ittifak ortaklarının oy kaybını durdurmak mı?

-Anayasa değişikliği için destek arama ve bu kapsamda Erdoğan’a bir dönem daha aday olma yolu açılmak mı isteniyor?

-Ekonomide sancılı süreç uzun süre devam edecek. Bir süreliğine de olsa toplumun gerginlik noktalarını azaltmak mı istiyorlar?

-Daha önce yarım kalan süreçler var, ya bu başlaması muhtemel süreç de yarım kalırsa, iktidar ortaklarına güvenilebilir mi?

Bu soruların hepsi meşru ve sayısı çok rahat bir şekilde artırılabilir. İktidarın 22 yıldır duruma ve ihtiyaca göre nasıl manevralar yapabildiğini de biliyoruz. Ancak bu noktada Kürt sorununun yeniden konuşulmaya başlaması da önemli geliyor bana. Üstelik bu kez Erdoğan’ın daha önce ‘Dolmabahçe’de sonlanan’ çözüm arayışı Türk milliyetçilerinin en eski-en kurumsal-en çok oya sahip partisinin genel başkanınca, Bahçeli tarafından da sahiplenilmesiyle üzerinde biraz daha düşünülmeyi hak etmiyor mu? Bahçeli’nin ‘devlet içindeki gücü’ ya da daha önce başta sistem değişikliği ortaya attığı konulardaki sonuç alıcılığını unutacak mıyız?

Bundan sonraki sürecin geçmişin de tecrübesiyle daha iyi yürütülmesi mümkün olabilir mi? Mesela; Meclisin de dahil edildiği, toplumun daha açık-net bilgilendirildiği bir dönem…

Ve tabii yeni sorular…

-Hukuki değil siyasi gerekçelerle, AYM ve AİHM kararlarına rağmen tutuklu olanlar serbest kalacak mı?

-Konunun tüm muhataplarıyla görüşme oluyor mu, olacak mı?

-Nasıl bir takvimde nasıl bir ilerleme hedefleniyor?

Bu arada… Kürt sorunu artık sadece içeriye bakılarak düşünülemez, çözülemez. Suriye ya da Irak’taki dengelere bakılmadan yol alınması çok zor. Bu noktada… MİT Başkanı iken çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden olan Hakan Fidan’ın şu anda Dışişleri Bakanı olmasının, bu ülkelerdeki zemini-gelişmeleri, elbette içinde bulunulan coğrafyayı takip ediyor oluşunun bir katkısı var mıdır? 

Tabii Erdoğan’ın Kobani davasında mahkeme kararını vermiş iken (elbette siyasi) ‘özeleştiri çağrısı’ başka bir anlam da taşıyor mu?

Şu anda yaşananlara kişisel siyasi duruşun dışında, ama elbette sorgulayarak, Kürt sorunundan memleketin demokratikleştirilmesine beklenen-geciken kapıların açılmasını sağlayabilir mi diye bakmak mümkün olabilir mi? Hafızanın rolü politiktir elbet. Ama toplumun tüm kesimleri hem kurumsal hem toplumsal muhalefet sürecin içinde yer alarak olumlu bir sonuç üretilebilir mi? İktidarı dönemeyeceği, dönerse oy anlamında siyasi bedel ödeyeceği bir yere çekebilir mi? Açıkçası bir kalemde silemiyorum başlayan konuşmaları…

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İktidarın çizdiği alanda normalleşme üzeri korku siyaseti, adeta kaymaklı ekmek kadayıfı

‘Normalleşmenin kendi çizdiği çerçevede kalmasını sağlayan’, hukuku ‘gerektiği zaman gerektiği kadar istediğine dağıtan’, memleketi iç ve dış kötülerden koruyan Tayyip Erdoğan. Erdoğan’ın şartlarında, normalleşme üzerine korku siyaseti ya da kaymaklı ekmek kadayıfı…

Daron Acemoğlu: Dünyanın gelişmekte olan ülkelerin sesine ihtiyacı var, ama o ses için BRICS doğru yer değil

"Teknoloji trenini kaçırırsak, Türkiye'nin geleceği parlak olmaz. Türkiye treni kaçırmak üzere. Yapay zekâya hiç hazır değil, yaşlanmaya hiç hazır değil. Bunların hiçbirisi var mı Şimşek programında? Bir tek enflasyon, faizler... Eşitsizlik, kurumların çökmesi... Nerede bunlar?"

Özgür Özel giderek Yeşilcam’ın ‘yumurcak’ karakterine dönüyor…

Özgür Özel'i Yeşilçam’daki en önemli çocuk karakterlerinden Yumurcak’a benzetiyorum. İyi kalpli, sevimli, afacan… Ancak siyaset hele Türkiye’de ‘çocuk oyuncağı’ değil…  

"
"